mehtapdüzova
CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Mehtap Düzova’nın “25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ” nedeniyle kaleme aldığı makalesi…     25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ BM Genel Kurulu 1999 yılında25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşı Mirabel kardeşler adlı 3 kız kardeş mücadele veriyordu. Trujillo’nun ülkede iki tehlike var, ‘Kilise ve Mirabel Kardeşler’ şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra Mirabel Kardeşler tecavüz edilerek vahşice öldürülüyorlar. MİRABEL kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağlıyor. Bu nedenle 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul ediliyor. Kadın olmanın zor olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ekonomik ve sosyal hangi sınıfa ait olursak olalım bu ülkede kadın olmak birçok mücadeleyi beraberinde getiriyor. Kadın cinayetlerinin son 4 yılda yüzde 1400 arttığı, evli kadınların yüzde 34’ünden en az bir kez eşinden fiziksel şiddet gördüğü, çocuk gelinlerin sayılarının neredeyse 200 bin seviyelerine ulaştığı bir ülkede yaşıyoruz. Son düzenlemeye göre çocuk gelinlerin sayısında artışın olması kaçınılmazdır. 5. sınıftan itibaren kız çocuklarının türban takmalarına izin verildi. Zorunlu eğitim 4 yıla indirildi. 8 yıllık kesintisiz eğitim ortadan kaldırıldı. Bu durumda 10-11 yaşlarındaki çocuklar okuldan alınabilecekler. Çocuk yaştaki evlenmeler, aile içi geçimsizlik, şiddet, cinayet olaylarını daha da artıracaktır. Çünkü evlilik sorumluluğunu taşıma yaşında değiller. Kendi yaşamı ile ilgili karar vermesi engelleniyor. Hayallerini gerçekleştiremiyor. Küçük yaşta üstesinden gelemeyeceği sorumluluk altına giriyor. Erken evlilikle aynı zamanda kadının iş yaşamından hızla uzaklaştırılıp evlere kapanmasına neden oluyor. Sosyal, kültürel, ekonomik, akademik, siyasal dolayısıyla toplumsal gelişime katkı sunması engelleniyor. AKP kadınların rolünü çocuk bakımı ve ev işleriyle sınırlama çabasındadır. Kadının şiddet görmemesi için, toplumun kadını birey, öncelikle insan olarak görmesi gerekiyor. Kendi yaşamıyla ilgili kararları alırken kendisi inisiyatif kullanmalıdır. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde yönetimler, kadınlara ve genel olarak bireylere ilişkin kararlar alırken öncelikle insan hak ve özgürlükleri üzerinde durmaktadır. Kadın bedeni üzerinden yapılan siyasetin; kadınların ne giyeceğine, kaç çocuk doğuracağına, nasıl doğuracağına, hamileyken sokağa çıkıp çıkamayacağına karıştığına tanık oluyoruz. Kadının çalışma yaşamında erkekle eşit olmaması, kadının evde ve toplumda güçlendirilmesinin önünde engel oluşturmaktadır. Türkiye’deki kadınların iş gücüne katılım oranı çok düşüktür. OECD ortalaması %58’iken,TÜİK Ocak 2013’e göre Türkiye’de yüzde 29,3’dür. Kadınların STK’lara katılımı ekonomik, siyasi ve sosyal yaşamda güçlendirilmelerini sağlamak bakımından büyük önem taşımaktadır. İşçi ve işveren sendikalarında kadın başkan yok denecek kadar azdır. Kadının toplumsal yaşamda erkeklerle eşit biçimde varlık gösterebilmeleri ekonomik özgürlüklerini elde etmeleri ve tüm karar verme süreçlerinde etkin olarak yer almalarına bağlıdır. Kadınların ülkenin geleceğinin belirlenmesinde gelişme yolunda atılacak tüm adımlarda görev alması sağlanmalıdır. Siyasal yaşamda da etkinlik alanı genişletilmelidir. Kadınlarımızın yönetimde, siyasette karar verme mekanizmalarında daha yüksek oranda temsil edilmelerinin sağlanması demokrasimizin gereğidir. Kadının siyasette yeterince yer almamasının nedenleri 1-    Erkeklerin toplumsal hayatta baskın olmaları 2-    Kadınların risk almaktan kaçınmaları, duygusal olmaları 3-    Siyasetin yapılış tarzındaki zorluklar 4-    Siyasetin kurallarının erkekler tarafından konulması. Toplantı saatlerinin geç vakitlerde olması… Bu nedenlerle kadınlar siyasette etkin olamıyorlar. Kadınların siyasette yer alabilmesi için kadınların koşulları göz önünde tutulmalıdır. Kadın erkek eşitliği temel bir haktır. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında eşit hak ve fırsatlara sahip olmalıdır. Özgür ve eşit insanlar olarak ekonomik ve siyasi hayata tam olarak katılabilmelidir. Ailenin mutluluğu bireyler arasında iş bölümüne, sorumlulukların eşit paylaşımına bağlıdır. Demokrasi ancak kadınların güçlendiği ve tam anlamıyla eşit yurttaş olduğu bir toplumda kök salabilir. Sosyolojik olarak kadın; Kadın ailenin temel direği, kültürel ve ahlaki değerlerin koruyucusu ve nesilden nesile aktarıcısıdır. Kadın ve erkek olarak bir tek candan yaratılan iki canlıdır. Yaratılış ve sorumluluk almada eşit, Fizyolojik ve duygusal anlamda farklı, Toplumsal yaşayışta birbirini tamamlayan iki unsurdur.