28.İstanbul Kitap Fuarı 31 Ekim 8 Kasım 2009- Kadir İncesu (975)
GÜNGÖR GENÇAY VE RUŞEN HAKKI*

Güngör Gençay’ı da Ruşen Hakkı’yı da aslına bakarsanız geç tanıdım diyebilirim.

14 yıl süren bir tanışıklığımız oldu. Bana az gelen bir süre… Keşke daha önceden tanışabilseydik… 6 Şubat 2011’de İzmit’e gitmiştik Ruşen Hakkı’yı ziyarete Güngör Gençay ve Osman Bozkurt ile birlikte… O ziyaretten kısa bir süre sonra da rahatsızlandı Ruşen Ağabey… Hep telefonlaştık, sözleştik. 10 Nisan 2011’de de Güngör Gençay ile bu kez hastanede ziyaretine gitmiştik Ruşen Hakkı’nın… Umuttepe’de bulunan hastaneden umutla ayrılmıştık. Ama acı haberi gelmişti ertesi gün… Aradan yaklaşık bir yıl geçtikten sonra (hemen hemen aynı tarihlerde) bu kez Güngör Gençay hastaneye yatmak zorunda kaldı. Ameliyat öncesi tedavi süresince de hep çalışıyordu. Hastaneye getirdiği notları ve kitapları hep yanı başındaydı. Oda içindeki her şeyi belleğine kaydediyor, akşamları yanına gittiğimizde Çağlar ve benimle paylaşıyordu. Böylece tedavi görürken bile bir yandan da insan hikâyeleri biriktirmeyi sürdürüyor ; “Burada yazacak o kadar çok şey var ki, hiç birini kaçırmak istemiyorum” diyordu. Sonrasında, hiçbir şey istendiği gibi olmadı. Ameliyat sonrası yaşananlar olayı çok farklı bir duruma getirdi. Biriktirdiği hikayeleriyle birlikte göçüp gitti. Ameliyattan yaklaşık bir hafta sonra odasında sohbet ediyorduk. Kendini nasıl hissediyorsun Güngör Abi dediğimde, yüzüme hiç bakmadan “11 Nisan’ı bekliyorum” demişti. Donakalmıştım. Önce biraz sitem edip, kısa zamanda sağlığına kavuşacağını söyledim. Hep Güngör Abi derdim O’na.. Kızdığımda ise Güngör Bey… Güngör Bey ile başlayan birkaç söz söyledim… O günlerde konuşurken kimsenin yüzüne bakmamaya gayret ediyor, gözlerini kaçırıyordu hep… 11 Nisan neden önemliydi Güngör Gençay için? Çok sevdiği, aralarından su sızmayan, Ruşen Hakkı’nın aramızdan ayrıldığı tarihti… Hep umutluyduk. Olmadı. Güngör Abiyi de 22 Nisan’da kaybettik. * * * Yaklaşık 10 yıl kadar önce Gerçek Sanat Yayınları’na geldiğinde Ruşen Hakkı’ya Güngör Gençay ile nasıl tanıştıklarını sormuştum. İşte Ruşen Hakkı’nın anlattıkları: “Güngör’ü 60’lı yıllardan tanıyorum ama isim olarak…O, GençŞairler Antolojisini çıkarırdı. Benim de şiirim vardı bu antolojilerde. Sonra yıllar içersinde dergilerde adını gördüm. Dergi de çıkardı. 12 Eylül’den sonra kimse benim kitaplarımı basmıyordu.  Hatta 12 Mart’tan sonra diyeyim.  Güngör yayınevini kurmuş. Bana bir gün yayınladığı kitaplarla birlikte bir mektup yolladı: ‘Bu kitapları gazetenizde tanıtır mısınız,’ diye soruyordu. Köşe yazılarımda, Günce’de zaten bütün dergileri, kitapları tanıtıyorum. Gönderdiği kitapları da tanıttım. Sonra aklıma geldi, Güngör’e mektup yazdım. Dedim ki: ‘Güngör böyle böyle.. Elimde dosyalar var; şiir dosyaları, hikâye dosyaları… Ne yapalım? Hangi şartlarda basıyorsun?’ Hemen mektup yazdı: ‘Ruşen Hakkı, benim sana bir şartım olamaz. Senin şartın neyse bütün kitaplarını basmaya hazırım.’ Ulan, İnanamadım. Bu nasıl adam, dedim. Geldim, İstanbul’a, Güngör ile tanıştık. Baktım, bir güzel insan. Yani biraz övüneyim kendimle, biraz pay çıkarayım. Bana benzeyen bir adam Güngör. Sonra kitaplarımı bastı, dostluğumuz ilerledi. Ben Güngör’ün şu yanını çok seviyorum: ‘Çıkarsız’ bir insan Güngör. Çok az bulunan bir özelliktir.” Dünyaya bakışları, insana bakışları, birbirleriyle ilişkilerinde somutlanan ve örnek alınası davranışlarıyla; vefanın, erdemin abideleriydi her ikisi de benim için. Onları geç tanımış erken yitirmişliğin hüznüyle paylaşmak istiyorum bu gerçekleri tüm dostlarımla… Hem her ikisinin ve hem de benim duygu ve düşüncelerimi buluşturan, Güngör Abinin Yaşam Çavlanı’nda adlı kitabındaki “Bir Şekil midir Yalnızca İki Ayağı Üzerinde Düşünen M Harfi” adlı şiiri hiç dikkatinizi çekti mi?   “M harfini açtım telefon defterimin Bir dolu M çokluğuna sıkışmış Sarı bir yüz gibi duruyordu Muzaffer Arabul adı karşımda   Süklüm püklüm duygularıma karşı Ansızın alev aldı duygular Tam silmeye kalkışmışken elim Bir tarihi yok etmenin Acısına teslim oldu yüreğim Arapsaçı uzak görüntülere Dalıp gittim miyoplu alkışlarla Beyaza gögüs vuran yaşamını gördüm Yol gösterici belleyip saçlarını TKP’li hücrelerden geçtin düşe kalka İnsanlar vardı düşlerinde Eninde sonunda ulaşacak dediğin İnsanlar, yepyeni bir aydınlığa Güngör Abi bu şiiri 21 Kasım 1997’de yazmış… Bu şiir üzerine de konuşmuştuk. Ortaya çıkan sonuç bana göre “vefa” idi… “Vefa” olmasaydı, hiç “11 Nisan’ı bekliyorum” der miydi?
  * Osman Bozkurt ve Kadir İncesu tarafından hazırlanan “Güngör Gençay’ın ARDINDAN” adlı çalışmada yer alan yazı…